Prometheus
Devrimci bir şair olan Aiskhylos, bize bir portre çizer. Bu portre üzerinden kaç asır geçerse geçsin asla eskimeyecek, her geçen yüzyılda daha da sahiplenilecek özgürlüğün, bilgeliğin, isyanın ve aydınlanmanın azizi Prometheus’un öyküsünün portresidir. Aynı zamanda her aydının yaşayacağı dramayı da gözler önüne serer. Her aydın Prometheuslaşır ve biz bu öyküyü Prometheuslaşmış Aiskhylos’un dizelerinden okuruz. Aiskhylos, politik bilinci yüksek biridir. Çağının tiranlarına savaş açar, bunu kılıç-okla değil insanı en mükemmele ulaştıracak sanatla yapar.
Aydın İnsan Kimdir ?
Profesör Paul Baran, “Aydınların Görevi ve Sorumluluğu” başlıklı makalesinde aydın tanımı yapar:
daha iyi, daha insanca ve daha akılcı bir toplumsal düzene ulaşmanın yolunu tıkayan engelleri saptama, çözümleme ve bu yolla da o engellerin aşılmasına yardımcı olma kaygısı taşıyan bir kişi, özünde bir toplumsal eleştirmendir.
Öykümüzde burada başlar. Prometheus, Olimpos Dağında keyfine keyf katan, birbirinin altını oyan, komplo düzenleyen, kendileri dışında başka bir güç istemeyen aynı zamanda Zeus önderliğinde bir tiranlık kuran On İki Olimpuslu gibi değildir. Prometheus, kardeşlerinin çektiği acıları görmüştür. Zeus, Atlası’ı dünyanın ucuna dikip gök kubbeyi omuzlarına yükler, Menoitios’u yıldırımla çarparak yerin dibine kapatır, Epimetheus’un başına kadın belasını salar,(Erhat ve Eyüpoğlu, Prometheus, s. 11) hepsi tirana baş kaldırmanın cezasını çekmiştir.
İnsan ise yokluk içinde bırakılmıştır. Tanrıların yansıması olan doğaya hala yenik düşmektedir. Yağmur yağar üşür hastalanır, fırtına çıkar tahta evi yok olur. kıtlıklar, hastalıklar, doğadaki yırtıcılar, insan savunmasızdır. Kendilerine bu ıstırabı çektiren tanrılara, bir umut kendilerine iyi davranırlar diye kurban verirler, ayin düzenlerler, adlarına ilahiler yazarlar. İnsan işte kendine işkence çektireni hep sever, güce boyun eğer.
Prometheus burada devreye girer. Her aydın gibi tüm bunlardan sıkılmıştır, içi içine sığmaz bu düzende. Bir şeyler yapması lazımdır, sonunda işkenceler çekecek olsa bile. Asıl özgürlükte bu değil midir ? Özgürlük her yeri gezmek, rahat rahat dolaşmak, rahatına bakmak değil düşüncelerini sakınmadan söylemek, otoriteye boyun eğmemek bu uğurda zindanlara bağlanmak, işkenceler çekmek işte bu özgürlüğün ta kendisidir! Prometheus meydan okur tiranlara, her şeyden mahrum bırakılmış insanlara kendi değimiyle “bütün sanatların anahtarı” olan ateşi tanrılardan çalıp insanlara hediye etmiştir. İnsan artık boyun eğmek zorunda değildir. Savaşacak büyük bir silahı vardır. İnsan bu vesileyle bilinç kazanır, birey olabilir, aydınlanma yoluna girebilir artık.
Tiranların büyüğü Zeus buna çok kızar. Prometheus’u bir kayaya zincirler ve iç organları her gün yenilenerek bir kartal tarafından yenir. J.J Rousseau’nun şu sözü akıllara gelir:
“insan özgür doğar oysa her yerde zincire vurulmuştur”
İşte aydın insan zincirlerinin farkında olan insandır. Ne yazık ki bu öykünün yazılmasından yüzyıllar geçmiş bile olsa modern zamanda dahi aydının çilesi aynıdır. Otoriteleyle savaş ve içi içini yiyen, bitmek tükenmeyen içsel bir acı. Peki kim bunu ister. Boyun eğip dertsiz takılmak varken. Deli mi bu Prometheus ? kitapta Okeanos bir söz söyler:
İyilik uğruna deli sayılmak güzel şey
Aydın insan tüm bu acılara, cehalete delirmiştir. Erasmus’un “Deliliğe övgü” kitabı da bundadır. Aydın insan delidir çünkü acı, ıstırap, cehalet ve hayatı anca böyle aşar. Cehaletle üşütülmüş ve karanlığa bırakılmış insanları, aydın insan ismi gibi etrafı aydınlatır. Prometheus’un ateşi gibi yanarak ısıtır. Nazım Hikmet’in dediği gibi :
sen yanmazsan ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ?
Otoriteler aydın insana üç seçenek sunar: Ya boyun eğeceksin, ya hayatı sana zindan edeceğim ya da kendi isteğinle ruhen bu dünyadan çekileceksin. Panzehir bellidir yanmak, delirmek ve mücadele!